Fasulye DoktoruHikayelerKÜLTÜR SANAT MAGAZİNYAZARLAR

Eylül Giderken – Gece ve Güneş’in Romantik Hikayesi Bölüm.1

1. Bölüm

Anahtarı çevirip kapıyı açarak, eve girdi. Apartmanın lambasından faydalanarak holün ışığını açtı. Bütün gün başkalarının dertlerini yüklenip, rahat ama yalnız evine gelmişti. Kedisi Venüs onu karşıladı ve bacaklarına dolanarak, miyavladı. Kedisini biraz sevip kucağına aldıktan sonra mutfağa gidip, ıslak mamasını heyecanla bekleyen Venüs’e ikram etti.

Salonun geniş pencerelerinin perdesini hiç kapatmazdı. İçi daralıyordu kapalı camlardan. Dışarıyla bağını koparmak istemediği gibi, sokaktan yayılan şehrin ışıkları, salonu aydınlatmaya yetiyordu.

Dışarıda yemeğini yemiş, karnını doyurmuş olduğundan, kendi çabasıyla yaptığı ev yapımı kırmızı şarabı geniş kadehe koydu ve pikaba sevdiği plaklardan birini koyup, odasına gidip soyundu. Yalnız yaşadığından iç çamaşırıyla evde dolanmak ona keyif veriyordu. Kadehi eline alıp, camın kenarındaki tekli koltuğa yerleşti.

Psikolog olmayı seçmişti, çünkü ancak sorunu olan biri, iyi bir psikolog olurdu. Önce kendini iyileştirmek amacıyla bu mesleğe yönelmişti. Ne kadar uğraştıysa da bir türlü takıntılarından kurtulamamıştı. Yine de epey hafifletmiş, başka insanlara da yardım edebilir hale gelmişti. Dışarıdan takıntılı olduğu asla anlaşılmıyordu neyse ki… Kedisi Venüs’ü sahiplenmiş, fakat kedilerle bir sorun olmadığını anlamıştı. Takıntısı sadece atlara karşıydı. At görünce dayanamıyor, kollarını atın sert kıllarına sürtüyor, yeleleriyle yüzünü ovalıyor, kaşıntısını bir türlü gideremiyordu.

Sivas’ta ailesinin çiftliğinde, atların içinde büyümüştü. Okul ve askerlikten sonra, Adana’da kendine iyi bir düzen kurmuştu, takıntısını yenmek için her hafta at çiftliğine gidiyordu. Atlara hayrandı ve her hafta at çiftliğine gitmeden edemiyordu. Bir de karşı apartmandaki güzel gözlü kadına hayrandı.

Her akşam karanlık salonda oturup, onun eve gelişini bekliyor, plak ve şarap eşliğinde mutfakta yemek yapışını izliyordu. Saçları sonbaharda günbatımı gibi, kızıla çalan güneşin sarısıydı. Onun, balın kavanozdan dökülüşünü andırarak, omuzlarına akan saçlarını öpüp koklamak, atların yelesine yaptığı gibi yüzünde gezdirmek için yanıp tutuşuyordu. Bu düşüncelerle yine kaşıntısı tuttu ve banyodan bebe fırçasını alıp yüzünü kaşımaya çalıştı.

Haftayı bitirip, tatile girince, kotunu ve beyaz gömleğini giyerek çiftliğin yolunu tuttu. Ekinoks sebebiyle gece gündüz eşit olduğundan, akşama kadar uzunca süre atlarla oyalanıyor, arada kimseye göstermeden atlara sürterek, kollarını ve yüzünü kaşıyordu.

Dalgın bir şekilde kollarını ata sürterken, arkasından biri seslendi.

“Beyefendi, napıyorsunuz?”

Yakalanmış olduğundan, irkilerek arkasını döndüğünde, karşı apartmandaki güzel gözlü kadını görüp, olduğu yere çakıldı. Öyle güzel gözleri vardı ki, onun gözlerinden kendini alamıyor, tek kelime edemiyordu. Silkinerek kendine geldi.

“Hiç, sadece yakın temas ile onu sakinleştirmeye ve iletişim kurmaya çalışıyorum.”

“Kollarınız yerine kaşağı kullansanız daha iyi olmaz mı?” dedi gülümseyerek.

“Evet, çok haklısınız. Bu arada ben Gece, siz?”

“Güneş…”

“Memnun oldum ve memnuniyetimi ifade edebilmek için size kahve ısmarlamama izin verin lütfen.”

Güneş, Adana’da Ayas Kolejinde okumuş, ardından ailesinin desteğiyle Manhattan’da üniversiteye gitmiş. Okul bitince beş yıl orada yaşamış ve nihayetinde Adana’ya dönerek, tercümanlık yapmaya başlamıştı. Ardı ardına içilen kahveler, çaylar boyunca birlikte gülüp eğlenerek iyi vakit geçirmişler, birbirlerinden çok etkilenmişlerdi.

Ziyapaşa Bulvarı’nda karşılıklı apartmanda oturduklarını söyleyince, Güneş önce şaşırmış, sonra gülümsemişti.

“Ben sizi birkaç kere gördüğüme emindim. Demek komşuymuşuz.”

Bu cesur ve güzel kadın, Gece’ye ilaç gibi gelmişti. Onun yanında çok rahattı ve onun saçlarına bakıp kaşınma isteği de oluşmuyordu. Şimdiye kadar saçlarıyla kaşınma isteği yüzünden bir türlü uzun bir ilişkisi olmamıştı. Bu kez piyango vurmuş kadar mutluydu.

Eve birlikte döndüler. Güneş’i dairesinin kapısına kadar götürerek eşlik eden Gece, tüm centilmenliğini her hareketiyle göstermek için aşırı çabalıyor ve bu kadınla yaşayacağı büyük aşkın hayaliyle adeta uçuyordu. Hülyalara dalmış gözlerle iyi geceler dilerken, aniden dudaklarına yapışan Güneş’in ısrarlı öpücüklerine karşı koymaya karar verdi. Uzatabildiği kadar uzatacak ve ertelenmiş arzunun yaratacağı aşkın içinde kendini kaybedecekti.

Eve geldiğinde direk odasına gidip soyundu. İç çamaşırın verdiği rahatlık ve Güneş’le nihayet tanışmış olmanın sevinciyle, gülerek salona yöneldi. Salondan içeri girer girmez, aniden tüm ışıklar açıldı.

“Süprizzzzz…” diye bağıran kalabalığı görünce neye uğradığını şaşırdı. Doğum günü dolayısıyla ailesi ve ne kadar eş, dost, arkadaş, akraba varsa eve doluşmuştu. Altında penye bokser, yüzünde şaşkın ifadeyle apışıp kaldı. Aceleyle salondan odaya koştu ve giyindi.

Gece yarısına kadar doğum günü kutlaması yapıldı. Herkes gittikten sonra, anne ve babasıyla baş başa kaldılar. Annesi ısrarla onu bir hocaya götürmek istediğini söylüyordu. Atlarla kollarını kaşımasına çözüm arayışı tam gaz devam ediyordu. Ne kadar anlatmaya ve onları bilime davet etmeye çalışsa da annesi kararlıydı. Daha fazla direnmek istemedi. Yorgunluktan ve bütün gün yaşadığı olaylardan kafası çorba olmuştu.

Devamı Bölüm.2 ‘de

Fasulye Doktoru

Sorular ve yorumlarınızı sayfanın altındaki iletişim kutusundan bize kolayca iletebilirsiniz.

İletişim

Yazar: fasulyedoktorum@gmail.com

Editör: editor@objedergi.com

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu