Fasulye DoktoruHikayelerİlişkiler ÜzerineKÜLTÜR SANAT MAGAZİNSerbest YazılarYAŞAMYAZARLAR

KIZLAR GECESİ – Sürekli Hikaye Bölüm 3.

Pazar günü uyandığında çoktan öğlen olmuştu. Yeni güne uyanırken, kendini toparlaması ve hayatını yoluna koyması gerektiğini geçirdi içinden.

31 yaşına gelmiş bir kadın olarak, ortalama bir kariyer ve gerçekleşmemiş bir dolu hayalle, vasat bir yaşamın içinde debelenip duruyordu. Modern dans eğitiminin hakkını vermek için, kendini işe adamıştı. Birçok kurumda bale ve modern dans eğitimi verdiği minik öğrencileri vardı. Bunun dışında kendi yazıp yönettiği bir sahne performansı için çabalıyordu. Geçmişinde denediği evlilik hayatı da aldatılmasıyla son bulmuştu. Yaralarını bir kedi gibi yalayarak, tek başına sarmıştı. Yardım istemek, gururuna yediremediği bir zayıflıktı.

Dışarıdan bakıldığında müthiş bir irade ve hayata karşı sergilediği pozitif duruş, içindeki enkazı örten zarif bir maskeydi. Biçimli bedeninin ahenkli hareketleri ve çarpıcı güzellikteki yüzüne kondurduğu gülüşüyle, girdiği ortamların havasını değiştirerek, yaz meltemi estiren varlığını kimsenin gönlüne sığdıramamıştı.

-Onların o yavan aşkları yerin dibine batsın, dedi, sesli bir şekilde.

Küçük ve modern dairesinin holünü arşınlarken yine kendi kendine konuşuyordu.

-Hayatta tek bir hayalim var ve seni girdiğin delikten çıkarıp, mutlaka bulacağım, diye devam etti.

-Her yerin sarkıp, suratın kırış kırış olsa da seni bulup hayatıma katacağım.

Dünyaya geliş amacının, diğer insanlar gibi vasat işlerde çalışıp, vasat evlilikler yapıp, ölene kadar çocukları için endişelenip, vakti geldiğinde bu dünyadan göçüp gitmek olmadığına emindi. Ruhunun en derinliklerini karıştırdığında karşısına çıkan tek şey, destansı bir aşk yaşamak olduğuna karar vermişti.

Bahadır ne tatlıydı. Sıra dışı bir karakteri ve her şeye başka bakan bir düşünce sistemi vardı. Üstelik farklı bir dalda o da eğitimciydi. Hayat tecrübesi edinirken, neşesini ve romantizmini kaybetmemeyi başarmış nadir insanlardandı.

Petek, elini kalbine götürdü. Sanki oradan yayılan sıcak ışık, Bahadır’a doğru akarken zamanı gelmemiş gibiydi. Onunla başlayacağı güne kadar bu enerjiyi saklamak, korumak, boşa akmasını engellemek istercesine, kalbindeki bu deliği eliyle kapatmıştı.

Neden direniyordu, neden kaçıyordu, bir görünüp, bir kayboluyor, sürekli onu hayal kırıklığına uğratıyordu. Madem destansı bir aşk yaşamak en büyük hayaliydi, yoluna ne çıkarsa çıksın mücadele edecek, mutlaka Bahadır’ın kalbindeki tahta oturacaktı. Bu uğurda gerekirse yıllarını harcayacak, kimseye bağlanmayacak, gençliğini bir hayal için yakıp, kül edecekti.

Milyonlarca insanın, doğmuş, yaşamış, ölmüş olduğu bu evrende, cesetlerden arta kalan bir ruh, bir enerji, bir varlık olması gerekir. Her varlığın yaşama geliş amacı vardı, bunun ne olduğunu öğrenemeden ölüyorlardı.

Petek, hayata geliş amacının sevmek olduğunu biliyordu. Sevmek dünyanın en güzel eylemiydi. Hayalini kurduğu, öyle normal bir sevgi değildi. Bu sevgiyi yaşayarak öğrenmeli, sınırların ötesine geçebilmeli ve bunu sahneleyerek, milyonlara ulaştırmalıydı.

Birbirinin kalbini parçalarcasına, beyninin kıvrımlarını hayranlıkla seyrederken gözleri eriyerek, birbiri için akıl almaz fedakarlıklar yaparak, değişen şartlara aldırış etmeden, o eli hiç bırakmadan sevmek.

Telefonun çalan sesiyle düşünceleri bölündü, telefonu eline aldı. Arayan en yakın arkadaşı Hilal’di. “Bahadır değilmiş.”, diye hayıflandı.

-Tatlım hiç sesin çıkmıyor, bir kahve içip dertlerimizi dökelim mi, ne dersin?

-Çok iyi olur Hilal, seni özledim. Giyin, kuşan, her zamanki pastaneye gel.

-Tamamdır, sana anlatacaklarım var, offf var ya kafayı yersin, neler oldu neler.

Petek kalkıp, giyindi. Bahadır’la ilgili hayallerini bir süre askıya almaya karar verdi. Önce günlük yaşamına bir çeki düzen vermeliydi. Aşka hazırlanmak gerekirdi.

Bahadır’a kızgındı.

Bahadır… Acaba biri gelip Bahadır’ın aklını çelerse? Yok canım, Bahadır zor bir insan, kim ne yapsın onu? Onunla ancak sabırlı ve kararlı biri başa çıkabilirdi ve bu kişi tabii ki Petek’ti.

Evden çıkarken kapıyı kilitledi. Çantasını karıştırarak asansöre bindi. Telefonu yanına almış mıydı? Lanet olasıca, nerede bu? Apartmanın sokağa açılan beş basamaklı merdivenini yavaşça inerken, eliyle mikser gibi çantasını karıştırmaya devam etti.

-Gel buraya, lütfen beni dinle Petek!

Biri kolundan tutmuş, onu kendine çekiyordu. Gözünü çantasından kaldırıp, karşısındaki kişiye çevirdiği anda, eski kocasıyla göz göze geldi. İçini saran korkuyu belli etmemek için, çenesini yukarı kaldırıp, dudaklarını sıktı.

-Ne istiyorsun? İşim gücüm var, ne diyeceksen çabuk de.

-Çok bunalımdayım Petek, sen olmadan yapamıyorum, hayatımı normal sürdüremiyorum. Bana bir şans daha verirsen, senin istediğin gibi bir koca olacağım. Tekrar birlikte olalım, lütfen.

-Sen o şansı yitirdin, kusura bakma. Çekil önümden ve bir daha benim yoluma çıkma, diyerek kolunu ondan kurtardı.

-Lan sen kime afra tafra yapıyorsun, senin gibi kaprisli karıyı benden başka kim çeker ulan.

Selçuk her zaman ki gibi öfkesini kontrol etmekte zorlanıyordu.

-Defol git, yoksa polis çağırırım.

-Sen görürsün bak, seni başkasına yar eder miyim ulan ben, koç gibiyim koç. Fahişe seni, götün kalktı senin. İndirmesini bilirim, bekle sen, görürsün beni reddetmek neymiş.!

Sokakta kimse yoktu. Petek, bütün cesaretini toplayarak, arkasını dönüp, yürümeye başladı. Yürürken korku ve öfkeden titreyen bacaklarına hakim olamıyor, kolları kaskatı olmuş, güç almak için bir eliyle çantasını sıkıca tutuyordu. Oradan koşarak uzaklaşmak istiyor, ama bacakları koşmayı reddediyordu. Dizlerinin bağı çözülmek üzereydi. Bayılmamak için kendini zor tuttu. Selçuk, arkasından hala bağırıp, küfürler ediyor, işaret parmağını havada sallayarak tehditler yağdırıyordu. Beş yıl önce boşandığı bu pislik herif, diğer kadınlardan tekmeyi yedikçe Petek’e sarıyordu.

İlk bulduğu sokağa saptı. Gözden kaybolmak, saklanmak istiyordu. Ürkek bir hayvan gibi göz bebekleri kocaman olmuş, yanakları kızarmış, elleri titreyerek, bir apartmanın girişindeki sotaya kendini zor attı. Birkaç dakika sonra nefesi düzeldiğinde Hilal’i aradı.

-Geldin mi?

-Evet de… Sen nerede kaldın. Hem sesine ne oldu? Bir şey mi var?

-Gelince anlatırım, yoldayım, diyerek telefonu kapattı.

Hilal’le sarılıp, başını omuzuna dayayınca biraz olsun rahatladı. Arkadaşı onun bu sarılmaya ne kadar ihtiyacı olduğunu anlamış, ayakta bir süre onu kucaklayarak teselli etmek istemişti. Hava kararana kadar pastanede konuşup, başından geçenleri anlattılar.

Çalıştığı şirket Hilal’e terfi vermiş, onu eğitim için üç aylığına yurt dışına yollayacaktı. Kocası durumu kabullenmekte zorlansa da eşini desteklemesi gerektiğinin farkında, egolarını yenmiş, iyi bir insandı.

Hilal’e Bahadır’dan hiç bahsetmedi. Nedense Bahadır’ı kendisine saklamaktan gizli bir haz duyuyordu. Sanki başkasına ondan bahsederse, büyü bozulacak ve bir daha onu hiç göremeyecekmiş gibi geliyordu.

Eve geldiğinde tüm ışıkları açtı. Kapıyı kilitlediğinden emin olmak için 2-3 kere kontrol etti. Kısa bir duş alarak rahatladı ve erkenden uyudu.

Bütün hafta çalışırken, evde dinlenirken, film izlerken, kitap okurken, bulaşık yıkarken sürekli Bahadır’ı düşündü. Gururunu yenip ona ne olduğunu öğrenmek için aramıyordu. Bahadır da zahmet edip herhangi bir bilgi vermiyordu. Onu, gözünde bu kadar büyütmesine hayret ediyordu. Onun gibi kaypak bir sürü erkek etrafında fır dönüyordu. Nedir onu bu kadar ilginç yapan?

Bir türlü yeterli bilgi edinemediğin ve nasıl birisi olduğunu merak ettiğin için sürekli onu düşünürsün ya; işte, Petek de bu soru kazanına düşmüş, Bahadır’ı düşünerek sarhoş oluyordu.

Petek, ailesine yakın otursa da sonuçta aynı evde yaşamıyorlardı. Tek başına yaşamın en kötü yanı, birine ihtiyaç duyduğunda, “anneeeee” diye yan odaya seslenemiyor oluşundu. Onu sabah yolculayan veya akşam geldiğinde karşılayan kimse yoktu. Anahtarlığı dresuarın üzerine bırakıp, aceleyle banyoya gidip, hazırlanmaya başladı. Hafta sonuna girdikleri bu akşam, arkadaşlarıyla buluşup biraz eğleneceklerdi.

Seçtikleri restoranda o akşam en sevdiği grup sahne alacak diye heyecanlanıyordu. Biraz kafa dağıtmak ona iyi gelecekti. Bütün haftanın yorgunluğu ve saplantılı eski kocasıyla karşılaşması onu boğmuştu.

İşyerinden iki kadın arkadaşı, Hilal ve Hilal’in kuzeniyle birlikte beş kişilik masaya kuruldular. Mezeler önden geldi. Ortam ısınmaya başlamıştı bile. Neşeli masaların uğultusu grubun sahneye çıkmasıyla birlikte alkışlara dönüştü.

Petek, balıklar rakıya eşlik ederken, içinden taşan enerjiyi zor zaptediyordu. Bu akşam çok ama çok eğlenmeliydi. Hazır ortam kalabalık ve kimse kimseye aldırış etmiyorken, kendini tutmayacaktı. Gündüzün otokontrolü, akşamın loş ışıklarında, alkolün verdiği tatlı gevşeklikle sona eriyordu.

Tempo herkesi coşturdu. Yerinde duramayan, kalkıp masasının yanında omuzları titreterek müziğe eşlik ediyordu. Bu akşam keder, üzüntü, hayal kırıklığı, ne varsa ertelenecek ve anın tadı çıkarılacaktı.

Alkol su gibi akıyor, kahkahalar histeriye dönüşüyor, zaman ilerledikçe Petek mekan kavramını yitiriyordu. Yan masadaki erkek grubundan biriyle karşılıklı göbek atarken buldu kendini. O kadar eğleniyordu ki, hiç tanımadığı bu adamın kim olduğunu hiç umursamıyordu.

Gecenin sonuna doğru müziğin ritmi yavaşlamış, romantik şarkılar çalmaya başlanmıştı. Kendini ceketini ve çantasını astığı sandalyesine bırakıp müziğe eşlik etmeye başladı. Kızlardan ikisi yan masadaki gruba dahil olmuştu. Hilal ve kuzeni tuvalette sıra bekliyordu. Müzik sustuğunda yanıbaşında biri belirdi.

-Size eşlik edebilir miyim?

-Evet elbette, dedi Petek.

-Programın başından beri sizi izliyorum, neşenize hayran kaldım, özellikle de gülüşünüze…

-Teşekkür ederim, siz de harikaydınız bu gece, tebrikler. İltifat alınca yanakları kızarmıştı.

-İsminizi öğrenebilir miyim, sizi tanıyor gibiyim, dedi grubun solisti.

-Petek.

-Tamam, doğru tahmin etmişim. Yeğenimin okulunda dans öğretmenisiniz. Ben Ozan.

-Ben sizi tanıyorum, çünkü severek dinliyorum.

Sohbet ilerlerken, kızlar da yavaş yavaş kalkalım demeye başladılar.

-Petek Hanım, sizi ve arkadaşlarınızı dilerseniz eve ben bırakırım. Alkol almadım, arabam ve ben emrinize amadeyiz, dedi Ozan.

Kızlar gülüşerek hep bir ağızdan evet dedikleri için Petek sadece boynunu devirip, kızlara imalı bakış atmakla yetindi. Ozan uzun boyu, yakışıklı ve sevimli yüzü, insana güven veren gülüşüyle reddetmesi zor biriydi.

Otoparka ilerlerken Bahadır’ı düşündü Petek. Demek bir araya gelmelerinin zamanı gelmemişti. Bir şeyi zorlamanın ve ısrarla hemen tüketmenin şanssızlık getirdiğine inanıyordu. Evren onları birleştirecek kudrete sahipti, ama önce kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu. “Peki, ben varım bu oyuna ve onunla yeniden karşılaşana kadar içimdeki onu sevme isteğini bastıracağım. Hayat sürerken, kendimi akışa bırakacağım.”, diye düşüncelere dalmıştı.

-Petek, araç bu tarafta güzelim. Koluna giren Ozan onu yönlendirerek, arabaya bindirdi. Kızlar çoktan binmiş, ona bakıp, gülüşüyordu. Gece yarısını geçtiğinden, yollar bomboştu. Kızları tek tek eve bırakan Ozan, Peteği en sona saklamıştı. Anayola çıktıklarını fark edince Petek’in gözleri kocaman açılmış, doğrudan Ozan’a dikilmişti. Merak ve telaşla sordu;

-Nereye gidiyoruz?

Devam edecek…

SÜRPRİZ– Sürekli Hikaye Bölüm 4.

BEKLENTİ – Sürekli Hikaye Bölüm 2. 

MELANKOLİ – Sürekli Hikaye Bölüm 1. 

Fasulye Doktoru

İletişim için:

Yazar: fasulyedoktorum@gmail.com

Editör: editor@objedergi.com

 

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu